İade-İ İtibar

İstanbul, Batı'daki benzerlerinden farklı olarak modernleşme sürecini hem oldukça geç hem de bir modernist projenin sahip olması gereken bütüncül iradeden yoksun olarak parçalı bir şekilde yaşamıştır. Bu parçalı ve geç modernleşme hareketlerinin İstanbul'daki en önemli izlerinden biri de 1940'ta açılan ve Yenikapı'yı Beyoğlu'na bağlamayı amaçlayan Atatürk Bulvarı'dır. İstanbul Manifaturacılar ve Kumaşçılar Çarşısı (İMÇ) bundan yaklaşık yirmi yıl sonra (1961-1967) bulvarın ortaya çıkardığı olağan yansıması olarak inşa edilmiştir. (Hakkı YIRTICI; 'İstanbul'un Parçalı Modernleşmesinin Ürünü : İMÇ Blokları'; XXI Mimarlık Tasarım ve Kent Dergisi; Sayı 11; Nisan 2003; s. 75)

tarihce

İnsanlık tarihinde, dünya savaşları sonrasındaki en önemli gelişme, birçok ülkede eşzamanlı olarak başlayan yoğun nüfus ve kentleşme hareketleridir. Tüm bu gelişmeler, doğal olarak pek çok ülkede eski kentlerin yenilenmesini zorunlu hale getirmiştir. Çok sayıda kent merkeziyenilenirken, eski merkezlerin çevresinde yeni yerleşim merkezleri, alışveriş ya da iş merkezleri oluşturulmuştur. 

İMÇ, bugün kentin metropol alanlarında görmeye alıştığımız büyük alışveriş merkezlerinin Türkiye'deki erken örneklerinden biridir. Sultanhamam'ın sıkışıklığından kurtulmak isteyen manifatura ve kumaş toptancı tüccarları, önemli bir sermaye grubu olarak, yeni bir çarşı oluşturmak için kooperatif kurduklarında; dönemin siyasi mekanizmalarının yönlendirmesi ve desteğiyle İMÇ projesini gerçekleştirmişlerdir. İçinde bulundukları tarihi şehir dokusunun ölçeğine yabancı düşmeden oluşturulan bu proje, aynı zamanda modernist kent önermesine (yaşama, çalışma, dinlenme ve ulaşımın birbirinden ayrı olarak ele alınması) karşı, 'dantel kentsellik - mat urbanism' alternatifini çok başarılı bir şekilde gerçekleştirmiştir. 

Site İnşaat Mimarlık Bürosu’nun (Doğan Tekeli, Sami Sisa, Metin Hepgüler) yapıtı olan bu büyük uygulamada, o dönemde üretilen sanat yapıtlarına da yer verilmiştir. Çarşı’da, 

1. Blokta Füreya Koral’ın Seramik Panosu 

1. Blokta Kuzgun Acar’ın Duvar Heykeli 

1. Blokta Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun Mozaik Panosu 

1. Blokta Eren Eyüboğlu’nun Mozaik Panosu 

2. Blokta Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Mozaik Panosu 

3. Blokta Yavuz Görey’in Çeşme Heykeli 

5. Blokta Ali Teoman Germaner’in Duvar Rölyefi 

5. Bokta Sadi Diren’in Seramik Panosu 

6. Blokta Nedim Günsür’ün Mozaik Panosu 

yer almaktadır. 

1950’li yıllarda çok partili döneme geçişle birlikte sanat alanında da yeni açılımların önü açılmıştı. Plastik Sanatlar alanında otuz yılı aşkın süren yenilenme, özgürleşme çabası, figüratif ve soyut denebilecek başlıca iki üslup çizgisinde çeşitlenmekteydi. Bu çeşitliliğin yansıması olarak ortaya çıkan yukarıdaki yapıtlar, ne yazık ki yeterince tanınmıyor ve korunmuyorlar. Gerek sanat alanında gerek zanaat alanında üretilen yapıtlar tarih sürecinde güncel önemlerini yitirirler. Sanat yapıtları geçmişin kanıtı olarak varlıklarını gelecek kuşaklara kolayca aktaramamaktadır. Türkiye’de en çok özlemini duyduğumuz konulardan biri de sürekliliktir. Geçmişte yaratılmış yapıtlar, titizlikle korunmamaktadır. Oysa, Derrida’nın dediği gibi, ‘ileri gitmek, geçmişi anımsamakla birlikte olur.’ 

2005 yılında Belediye Meclisleri ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca onaylanan ‘Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Nazım Uygulama İmar Planı’nda, İMÇ Blokları, ‘prestij konut alanı’ olarak ilan edildi. Bunun üzerine İMÇ Kat Malikleri Yönetim Kurulu, bu kararın iptali için İstanbul 1. İdare Mahkemesine dava açtı Mahkeme itirazı haklı buldu ve yürütmeyi durdurma kararı verdi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın karara itirazlar Danışta 6. Dairesi’nden geri döndü. 

İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkentiseçilmesinin ardından hız kazanan kentsel dönüşüm projelerinde Tarlabaşı ve Sulukule gibi adı geçen İMÇ, Mimarlar Odası’nın da dile getirdiği gibi bir dönemin başarılı mimari ve kentsel uygulamalarından biri olarak koruma altına alınmalıdır. Yukarıda adı geçenyapıtlara da aaynı duyarlılıkla sahip çıkılmadır. Aslolan kültürlerin katmanlar halinde varlığıdır. 

Bu çerçevede ‘iade-İ İ’tibar’ adıyla önerdiğim proje, 10. Uluslararası İstanbul Bienali’ni izlemek için İMÇ’ye gelen izleyicilere, 1960’lı yıllardaki sanatsal üretimin örnekleri olan yukarıda adı geçen yapıtları tanıtmayı ve İMÇ’nin de bir sanat yapıtı olarak bu yapıtlarla birlikte koruma altına alınması gerektiğine dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. 

Cengiz Bektaş’ın vurguladığı gibi, ‘kentin, kentliliğin okulu olma işlevi, bugün her çağdakinden daha çok önem kazanmışken’ eskilerle yenileri buluşturmanın, iletişime sokmanın önemini vurgulamak ‘iade-İ İ’tibar’ adlı bu projenin çıkış noktasıdır. Bienali izlemeye gelen sizlere yukarıda belirttiğimiz yapıtları da görmenizi öneriyoruz. 

İMC DİĞER HİZMETLER

Aradığınız hizmetleri bulamıyor musunuz? Belki aşağıdaki hizmetler işinizi görebilir.